'Açık kaynaklı Sanat' fikri üzerine notlar / notes for the idea of 'open source art'
Platon
“the norm of art must be education; the norm of education is philosophy.”
"sanatın normu eğitim olmalıdır; eğitimin normu felsefedir."
"sanatın normu eğitim olmalıdır; eğitimin normu felsefedir."
Aristo
“...the norm of art is to be found in its utility for the treatment of the affections of the soul”
"..sanatın normları, ruhun duygulanımlarının değerlendirilmesine vasıta olmasında bulunur."
"..sanatın normları, ruhun duygulanımlarının değerlendirilmesine vasıta olmasında bulunur."
Badiou
“Art is a thought in which artworks are the Real (and not the effect). And this thought, or rather the truths that it activates, are irreducible to other truths-be they scientific, political, or amorous.”
"Sanat, sanat yapıtının Gerçek (etki değil) olduğu bir düşüncedir. Ve bu düşünce, veyahut onun etkinleştirdiği hakikatler, başka hakikatlere indirgenemezler; ister bilimsel, politik ya da aşkla ilgili olsun."
"Sanat, sanat yapıtının Gerçek (etki değil) olduğu bir düşüncedir. Ve bu düşünce, veyahut onun etkinleştirdiği hakikatler, başka hakikatlere indirgenemezler; ister bilimsel, politik ya da aşkla ilgili olsun."
“Immanence: Art is rigorously coextensive with the truths that it generates.
Singularity: These truths are given nowhere else than in art”
“..thinking through a form of thought (penser une pensee)
“..the work of art is in fact the only finite thing that exists--that art creates finitude. Put otherwise, art is the creation of an intrinsically finite multiple, a multiple that exposes its own organization in and by the finite framing of its presentation and that turns this border into the stakes of its existence.”
‘open source art’ açık kaynak kodlu sanat.
yazılım kültüründe belirgin bir yerleşiklik kazanmış bu etiğin sanatsal üretimde işlerliğini sorgulamaya yönelik bir çalışma.
yazılım kültüründe belirgin bir yerleşiklik kazanmış bu etiğin sanatsal üretimde işlerliğini sorgulamaya yönelik bir çalışma.
- sanatçının eseri yaratışındaki süreçleri açık etmesi (süreci sonuca odaklamamak demek aynı zamanda bu, work in progress)
- sanatçının kararlarını, yöntemlerini paylaşması. (bu bir etik tercihtir: saydamlık erdemi)
- paylaşımcılık,
- sonuç olarak çıkan yapıt değil de, onun yaratılma sürecinde işletilen yöntemlerin esas değer olarak görülmesi.
- acik yapit kavrami, indeterminacy, graphic scores (bkz. Umberto Eco)
Eco’nun AçıkYapıt’ında ambiguity den bahsediliyor, yani metnin/eserin çok anlamlılığından. Yapıtın okuyucusuna/yorumcusuna farklı şekillerde eseri yorumlayabilme olanağı vermesinden.. Algoritmik sanatta, bahsi geçen bu çokanlamlılığın, bir yeri var mıdır? Reprogrammierbarkeit, yani yeniden programlanabilirlik anlamında elbette vardır.
Peki bilgisayar koduna dayalı sanat, çağrışımsal nitelikten mahrum mu?
- toplap.org _ live-coding is a good example of that kind of art
- sanat yapıtı, alımlayıcısının imgeleminde yaratmaya muktedir olduğu sınırsız olasılıklarla, zihinsel özgürleşmeye yönelik en önemli insani etkinlik alanıdır. Bilgisayar kodu olarak ortaya konan şey (olabilirse ‘yapıt’), bu potansiyele sahip midir?
kod bazlı sanat, öte yandan, tinsel bir fakirleşmeyi ve araç bağımlılığını (bilgisayar) doğurmasıyla, ..
- açık yapıtlarda, örneğin grafik notasyonlarda, ‘yazıyı’ yorumlayan yorumcu; ‘yazı’ yerine kod geçirildiğinde bunu işleyen makine..
ancak, grafik notasyon yoruma açık iken, ve açıklığını yorumcunun onu nasıl okuyacağında buluyor iken, açık kodlu sanatta, alımlayıcı, doğrudan işin kendisine yani koda müdahele etme, değiştirme şansına sahip. yani hacking, sanatsal aktarımın bir parçası haline geliyor. yorumlamak değil, doğrudan dahil olmak, değiştirmek, yeniden üretmek, vs
in Kafka there is no confirmation in an encyclopedia, no matching
paradigm in the cosmos, to provide a key to the symbolism
- peki bu üzerinde durduğum software-code sanatının yaygınlığı/geçerliliği nedir? algoritmik sanat, çoğunlukla kaynak koduyla mı, yoksa yalnızca sonuç eser olarak mı sunulmaktadır?
-- çok yaygın olduğu söylenemez, çoğunlukla akademik çevrelerde vuku bulmaktadır.
-- çok yaygın olduğu söylenemez, çoğunlukla akademik çevrelerde vuku bulmaktadır.
- ve insan/performansçı unsuru! seyircinin bakacağı sahne faktörü. bu bağlamda, çok basit parametrik kontrollerin, düğme/tuş yerine çeşitli sensörler yoluyla kontrol edilmesi bir bakıma bakılası bir hareket doğurduğu için tercih ediliyor belki de//
- hacker = entelektuel/ okur-yazar
“programs must be written for people to read, and only incidentally for machines to execute.”
- örneğin müzikte partisyon yayınlanır(dı). Bu eserin gerçekleştirilmesinin koşuluydu; incelemeciler için de eser ve stil çözümlemek için büyük kolaylık sağlamaktadır. [batı müzik tarihinin böyle bir şansı vardır]. ve kaynak kod’a göre bir düzey daha soyut olsa da, eserin nasıl çalıştığına dair inceleyici bakışa olanak sunarak, eser ile alıcısı arasında çift yönlü bir ilişkiye olanak sunmaktadır. Buna karşılık çağdaş kültürde, iletişim araçları, sanat alıcısını pasif seyirciler konumuna sokmaktadır (> broadcast media). Bu tek yönlülük, 20.yüzyıl sanatında, dada başta olmak üzere çeşitli sanat akımlarının kutuplaştığı bir hedef olmuştur. Ancak yapıt/seyirci arasındaki etkileşim çoğu durumda, fenomenal düzeyde gerçekleşmektedir. Fenomenal düzey, sanatın katartik/hipnotik yönüne hizmet etmekle, sanatın iletişimsel (yani bilgi üreten-aktaran) yönünü baltalayabilmektedir.
tek yönlü aktarım, Aristo’nun sanat kavrayışına yakın durmaktadır: ruhun duygulanımlarını (affections) dile getiren sanat olarak.
Fenomenal düzey..
(> Gösteri Toplumu, Guy Debord)
(> Sanat Komplosu, J. Baudrillard)
(> Sanat Komplosu, J. Baudrillard)
- amatörlük fikrinin olumlanması; esere kaynak olan kodların paylaşılmasının amatörlere olan katkısı; kaynak kodu olmadan sergilenen (etkileyici) sonuç eserin yarattığı hiyerarşi. Bilgiyi ve büyüyü elinde tutan oligarklar,,
- tüketim kültürü; sanat yapıtlarının da tüketim zincirinin bir parçası haline gelmesi, alıcısını tatmin etme zaruriyeti ve patent hakkını saklı tutarak satışlardan kazancını sürdürmeyi garantilemesi; yani kaynak kodunu saklı tutması, aynı zamanda varoluş sebebi. Zaten alıcının da ne hevesi ne de vakti var ince şeylerle uğraşmaya..
- Reprogrammierbarkeit, yeniden programlanabilirlik
Sanatsal etkinlik, aynı anda birçok insani yaratıcılık alanlarıyla ilişkilidir. Örneğin, bilim, akrobasi, ilüzyonistlik gibi. Sanatsal etkinlik birden fazla insani duyarlığa cevap verebilen bir durulgüce sahip olmalıdır.
Sanatçılar, bilgiyi üretenler; bu etkinlikleri aracılığı ile elde ettikleri/edebilecekleri ayrıcalıklı konumlarını korumak için, sanatı büyü meşrepli bir yoldan mı kullanacaklar, yoksa sanatı, bir bilgilenme ve doğal insani bir edimsellik alanı olarak telakki ederek, sanatlarını başkalarının da kendi çalışmaları için yararlanabilecekleri açık biçimlerde mi sunacaklar? Örneğin, Avrupa müzik tarihine baktığımızda, partisyon okur-yazarlığı, müzik dilinin aktarımı ve gelişiminde başka hiçbir kültürde karşılaştırılamayacak derecede etkin olmuştur.. Günümüz elektronik müziğine baktığımızda, yapıt üzerine çalışabilmemiz için kulağımızdan başka bir yardımcı unsur bulunmamaktadır.
Bu durum, ilgili alanda bilginin paylaşımına halel getirdiği için o alanda genel bir atıllık doğurmaktadır.
Yazılı sanat müziği üzerine yapılan analitik çalışmalarla karşılaştırıldığında, elektronik müzik üzerine yapılan çalışmalar aynı verimliliği göstermemektedir.
Sanatın sırları, o alanın oligarklarını oluşturmakta ve beslemektedir. Bu oligarklar, müziğin satıcıları oldukları gibi aynı anda müzik yapımı için bilgisayar yazılımları da hazırlayarak para karşılığında müşterilerinin üretim biçimlerini de belirlemektedirler.
yoksa seçkincilik ve fikri mülkiyet vesaire gibi şahsi ayrıca kentsoylu günlük yaşamındaki, müziksel etkinliklerin yaygınlığı bir yana, büyük bestecilerden J. S. Bach ve R. Wagner'in müzik yazısında yetkinleşmelerinde bolca partisyon kopya etmiş olmalarının etkisi..
Eco "açık yapıt" kavramını açımlarken, müzik alanından verdiği örnekler, yorumcularına sabitlenmemiş yönergeler veren partisyonlardı. Kullanılan iletişim dili, konvansiyonel müzik işaret sistemi değil; çoğu zaman sözel metin destekli grafik notasyonlardı. Sabitlenmeyen müzikal parametreler yerine kullanılan betimsel yazı, eserin çok-anlamlılığını ve yorumcular için yeni yorumların türetilebileceği bir kaynak görevi görmesini garantilemekteydi. Sanatsal üretimde merkezi bir yer işgal etmeye başlamış olan bilgisayar destekli tasarım, bu yeniden-yorumlanabilirlik imkanına açık-kaynak kodlu yapıtlarla sahip olabilmektedir. Sanatçıların sorumluluk/üretim alanı artık yalnızca eser değil, eser üretimine olanak sağlayan jeneretif sistemler icat etmektir de; aynı açık partisyonlar yazan XX. yüzyıl bestecileri gibi. Üretime olanak sağlayacak bereketli alanlar yaratmak; ve bunu paylaşmak
Hacker kültürü ile birlikte yaygınlık kazanan yeniden-programlanabilirlik (reprogrammability) kavramı, benzer bir çok-anlamlılık imkanı sunmaktadır.
“digital availability of the text alters the relationship between reader, writer, and book. The text won't be closed.”
“The text is open. ... it was never just us who made it, and it was never just ours.”
“Be ready for guerrilla editors.”
“..people are starting to provide their own cuts of novels”
“We'll be writing as part of a collective. As we always were. And so might anyone else be.”
bununla birlikte, pop kültüründen Beck’in yeni [nota] albumu ornek verilmeli
daha oncesinde su grup varmis
“Art is a thought in which artworks are the Real (and not the effect). And this thought, or rather the truths that it activates, are irreducible to other truths-be they scientific, political, or amorous.”
‘sanatta hakikatler nasıl dile gelir?’ sorusu, eskide kalmış bir sanat anlayışı olan betimleyicilik imasından kendini kurtarmalıdır. Bu noktada Badio’dan yaptığımız yukardaki alıntı aydınlatıcıdır.
Bir sanat eseri, alıcısını (Heideggerce söylersek ‘koruyucu’sunu) başka bir düşünme düzlemine çağırır; bu düzlemde açılan hakikat(ler) ancak o sanat eserinin yöntem ve terimleriyle
taklit ve mimesis’in değersizliği > Platon
Heidegger:
“Aber die Welt ist nicht einfach das
Offene, was der Lichtung, die Erde ist nicht das Verschlossene,
was der Verbergung entspricht. Vielmehr ist die Welt die
Lichtung der Bahnen der wesentlichen Weisungen, in die sich
alles Entscheiden fügt. Jede Entscheidung aber gründet sich
auf ein Nichtbewältigtes, Verborgenes, Beirrendes, sonst wäre
sie nie Entscheidung. Die Erde ist nicht einfach das Verschlossene,
sondern das, was als Sichverschließendes aufgeht. Welt
und Erde sind je in sich ihrem Wesen nach streitig und streitbar.
Nur als diese treten sie in den Streit der Lichtung und
Verbergung.”
“Aufstellend eine Welt und herstellend die Erde ist
das Werk die Bestreitung jenes Streites, in dem die Unverborgenheit
des Seienden im Ganzen, die Wahrheit, erstritten wird.”
“Im Dastehen des Tempels geschieht die Wahrheit. Dies
meint nicht, hier werde etwas richtig dargestellt und wiedergegeben,
sondern das Seiende im Ganzen wird in die Unverborgenheit gebracht und in ihr gehalten. Halten heißt ursprünglich
hüten. Im Gemälde van Goghs geschieht die Wahrheit.
Das meint nicht, hier werde etwas Vorhandenes richtig
abgemalt, sondern im Offenbarwerden des Zeugseins des
Schuhzeuges gelangt das Seiende im Ganzen, Welt und Erde
in ihrem Widerspiel, in die Unverborgenheit.”
Im Werk ist das Geschehnis der Wahrheit am Werk....das wirkliche Werk als der Träger jenes Geschehens
vorausgesetzt
Das Werkwerden des
Werkes ist eine Weise des Werdens und Geschehens der Wahrheit.
Charles Eisenstein,
fikri mülkiyet tartışmasından bahsederken Hegel’in Geist kavramını aklımda getirdi.
bireylerin üretimleri/yaratımları tümel Geist’ın ‘implication’larıdır, tekil bireylere mal edilemez
Bu doğrultuda Heidegger, yukarda alıntılar yaptığımız makalesi "Sanat Yapıtının Kökeni" adlı makalesinde şöyle demektedir.
"Yaratılmış olan, yeteneğin başarısı diye görülmemeli ve dolayısıyla bu işi yapan kişi toplumda ünlenmemeli. Sanatçı açıklanmamalı bilakis eser açığa çıkartılmalıdır."
Çev: Fatih Tepebaşılı, De Ki Yayınları
ve gene aynı kitapta diyor ki:
"Die Kunst geschieht als
Dichtung. Diese ist Stiftung in dem dreifachen Sinne der
Schenkung, Gründung und des Anfanges."
"Sanat, şiirleme/şiir olarak kurma olarak gerçekleşir. Bu vakfiyedir ve şu üç anlamda kullanılmaktadır: hediye etme, kurma ve başlangıç."
burdaki Dichtung kavramı bize Wittgenstein'ın şu sözünü anımsatmaktadır.
"Die Philosophie dürfte man eigentlich nur dichten"
Felsefenin aslında şiir olarak kurulması gerekir.
Üretilen bilgi nasıl ki tüm insanlığın hakkı olup, sınırsızca paylaşılması gerekirse, sanatsal üretim de hakikatların dile gelişi anlamında koşulsuz olarak özgür paylaşımın öznesi ve nesnesidir.
Comments
Post a Comment